Değerhan Usluel İşte Teknoloji'nin Eylül Sayısına Konuk Oldu

7 Eylül 2023

Değerhan Usluel İşte Teknoloji'nin Eylül Sayısına Konuk Oldu

TTGV Yönetim Kurulu Başkanı Değerhan Usluel: “2025 yılından itibaren, iklim teknolojilerini kullanmamanın bir maliyeti olacak. Bu teknolojileri erken kullanmaya başlayanlar diğerlerine göre bir maliyet avantajı yakalamaya başlayacaklar. Bunun yatırımına da bugünden başlamak lazım.”

TED Ankara Koleji, Bilkent Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği ve Rensselaer Polytechnic Institute MBA eğitimlerinin ardından, 1994 yılında ABD’de web konferans ve sanal sınıf sektörünün ilk firması olan iLinc’i kuran, 2000’lerde finans ve telekomünikasyon sektörlerinde büyük veri ve analitik üzerine çalışan Değerhan Usluel, o yılları ve geçmiş tecrübelerinin bugünü nasıl doğurduğunu şöyle anlatıyor:

“1990’larda, internetin yeni oluştuğu zamanlarda kendimi internet üzerinden ses ve video iletiminin icat edildiği laboratuvarlarda buldum. O ilk video konferans standartlarının, o teknolojinin oluşmasında kod yazarak, araştırma yaparak mühendisliğini yaptım. Biraz zamanın ötesinde bir ortamda olgunlaşma şansım oldu.

Üç ortak olarak, aramızda 1500’er dolar toplayarak aldığımız ve vardiyalı olarak kullandığımız tek bir bilgisayar ile 30 m2 bir odada kurduğumuz şirket büyüyüp önce NASDAQ’da halka açıldı, sonra BroadSoft tarafından satın alındı ve Cisco’nun parçası oldu.

2000’lerde, yine zamanından biraz erken bir aşamada büyük veri, veri analitiği, veri madenciliği gibi pazarların bugün öne plana aldığı bir alanda, yine kendimi doğru insanlarla doğru ortamda, bazı kapıların kapanıp bazı kapıların açılmasıyla vaktinin öncesinde bir ortamda bulmuştum.

Şimdi de TTGV’de bu iklim konusunda çok büyük bir dönüşüm dalgasının çok erken bir aşamasında bir fark yaratabilecek bir pozisyonda buluyorum kendimi. Yani daha ihtiyacı tam anlaşılmamış, pazarı tam oturmamış, imkan ve imkansızlıkların tam olarak ayırt edilemediği bir zamanda bir teknolojinin, bir pazarın içinde olmak. Evet zor, ama benim için keyifli bir alan.

Şu anda TTGV’nin iklim teknolojilerini odağına alması, benim de bunun bir parçası olmam, daha önce yaşadığım iki hayat tecrübesi dalgasıyla oldukça örtüşüyor.”

TTGV’nin özellikle teknoloji üretme noktasındaki misyonu nedir?
TTGV (Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı), Türk firmalarının küresel rekabetçiliğini artırmak için kurulmuş bir organizasyon. Ölçütü de ihracatta inovasyon yoğunluğu. TTGV bunu sağlamak için sistemde gördüğü eksikleri tamamlayıcı öncü projeler yönetiyor. Kuruluşumuzdan bu yana teknoloji geliştirme programlarında yarım milyar dolarlık bir büyüklüğü yönettik. Türkiye’deki girişim sermayesine fonlarına TTGV’nin yaptığı yatırımlarla bir milyar dolara yakın bir fon büyüklüğünün aktive olmasını sağladık.

Yeşil mutabakat, Türkiye’nin ihracatında ve ekonomik düzende 1990’larda Gümrük Birliği’ne girerken karşı karşıya kaldığı varoluşsal düzeyde bir tehdit. Uluslararası ticaret kurallarının hızla iklim konusuna uyumlandığı dünyada Türk sanayisi kapsamlı bir rekabetçilik tehdit ve fırsat paradigması ile karşı karşıya.

Ülkemizde öncelikle iklim teknolojilerinde somut uygulamalar ile talebin oluşması, pazarın gelişmesi ve küresel zincirlere entegre olabilecek yetkinlikte tedarikçilerin büyümesi gerekiyor. İklim teknolojileri Türkiye’nin katma değerli teknoloji ihracatına katkı sağlamanın yanında, ekonomik ve jeopolitik risklere karşı dayanıklılığını da artıracaktır. Bu nedenle, önümüzdeki dönemde TTGV türünün ilk örneği iklim teknolojisi projelerini hayata geçirmek ve pazar oluşumunu tetiklemek yoluyla Türkiye’de iklim teknolojisi sektörünün gelişmesi için öncülük yapacak.

Teknolojisi laboratuvar aşamasını geçmiş ama ticari sebepler dolayısıyla henüz ilk projesi en azından Türkiye’de yapılmamış konularda büyük ölçekli, yapıldığı zaman herkesin rahatlıkla kopyalayabileceği projeleri hayata geçirmek üzere çalışıyoruz. Pazarda gerçek bir ihtiyaca cevap veren, tekrarlanma potansiyeli yüksek, Türk sanayisinin bir küresel tedarik zincirine girmeye hazır olduğu konuları öncelikle seçiyoruz. Bunu yaparken de bir derin dalış süreci geliştirdik. Her sektörde 100 kişi ile üç ay boyunca birebir mülakatlar ve çalışmalar yaparak öne çıkan fırsat ve problemleri belirleyip, sektör temsilcileri ile bir yürütme grubunda projeyi olgunlaştırma, ardından da projede yatırıma geçirme sürecimiz var. Burada incelediğimiz her konu yatırıma dönecek demek değil. İlk derin dalışımız; Türkiye’de güneş enerjisini, kesilen bir enerji olmaktan baz enerji olmaya çevirebilecek ve Türkiye’nin doğal gaza bağımlılığını büyük ölçüde azaltabilecek bir enerji depolama projesi. Bu derin dalış süreci tamamlandı, detaylı proje aşamasına geçildi. Bir sonraki projemiz de şu an incelediğimiz temiz hidrojen.

Küresel öncelikler ve ticari gereklilikler iklim teknolojilerine yılda 5 trilyon USD yatırım yapılacağını gösteriyor. 2021’de dünya iklim teknolojileri yatırımları bir önceki yıla göre %210 artış gösterdi. İklim teknolojileri bildiğimiz kurulu tüm altyapı ve üretimi değiştireceğinden büyüklük olarak diğer konuların çok ötesinde.

İklim teknolojilerini bu kadar önemli görmemizin sebebi, Cumhuriyet tarihinde ilk defa Türkiye’nin bir mega dönüşüm ve teknoloji dalgasını 20 sene geriden değil, tüm dünya ile aynı zamanda yakalama şansı. Türkiye yeni başlayan bir yarışta, herkesle beraber aynı grupta.

Teknoloji Üreten Türkiye için değişimin ezberbozan öncüsü olarak bu teknoloji yarışında bizimle diyalog içerisinde olan ve olacak tüm TTGV dostlarımıza katkıları için teşekkürlerimizle…

Sizce teknoloji ihtiyaca göre mi üretilir yoksa üretilen bir teknoloji belli bir aşamadan sonra mı ihtiyaca dönüşür?
Teknoloji, her zaman pazardaki boşluktan doğmak zorunda. Bununla birlikte teknoloji ve temel bilim arasındaki ayrımı da hep akılda tutmalıyız. Şöyle ki; gıdanın yüksek ısılı hava akımıyla pişirilebileceği, gıda bilimcisinin çalıştığı bir konuydu. Ama pazarda da böyle bir ihtiyaç vardı. Talep ne? “Hızlı bir şekilde, yağsız, lezzetli yemek pişirmek istiyorum; ama bunu yaparken etrafı kirletmek istemiyorum.” gibi bir talebin görülmesiyle, ilk başta teflon içinde dönen ürünler çıktı ama onlar kullanıcılar tarafından rağbet görmedi, sonrasında farklı modellemelerle geliştirilen ürünler ilgi gördü. İhtiyaç hep vardı ama doğru zamanda, doğru ürünü geliştirmek, biraz o ürün-pazar denkleşmesini bulmak gerekti.

Bazen teknolojinin varlığı, insana önceden o teknolojiyle ne yapabileceğinin farkında bile olmadığı, hatta sektör olarak olmayan şeylerin ortaya çıkmasını sağlayabiliyor. Bu bir döngü; pazardaki bir boşluk nedeniyle ortaya çıkan bir teknoloji, daha sonra hayal bile etmediğimiz başka ihtiyaçların, başka sektörlerin tetikleyicisi oluyor.

Örneğin, web konferans teknolojisi 20 seneden fazla bir süredir var. 1994’te ilk kurduğum işim oydu. Amacımız, eğitim sektöründe yaşanan zaman mekan uyumsuzluklarını sanal sınıflarla, uzaktan eğitimle çözmekti. Biz bu teknolojiyi uzaktan eğitim için hayata geçirdikten sonra, kullanıcılardan bu yeniliği satış toplantıları, teknik destek gibi alanlarda kullanıp kullanamayacaklarına dair talepleri geldi. Pazarda çıkış noktamızın dışındaki ihtiyaçları, talepleri görmemiz bizim 2-3 senemizi aldı. Teknoloji elimizde olmadan önce böyle bir ihtiyacın farkında bile değildik, belki de ihtiyaç yoktu. Satış elemanları bir yere gitmeden satış yapabileceklerini düşünmemişlerdi bile.

Bunun bir benzeri döngü ve farkındalığı KOBİ’ler özelinde de ele alabiliriz. KOBİ’ler işlerinin doğası gereği dijital teknolojilerin kullanımında piyasa yapıcı değil, piyasadan alıcı konumudalar. Dijital dönüşümle KOBİ’lerin sağlayacağı en büyük fayda en iyi dijital teknoloji ürününü, kendi ana üretim alanlarında en iyi şekilde kullanabilmek.

İş akışı açısından değerlendirsek; KOBİ’ler, e-fatura hizmetine geçişte çoğunlukla kendilerine özel bir e-fatura modülü yazdırmaktansa, hazır bir e-fatura hizmetini kendilerine entegre ettirirler.Üretim açısından düşündüğümüzde ise KOBİ’lerin, kendi temel alanlarında yoğunlaşması lazım. KOB, işi ve üretim alanı neyse onda en iyiye ulaşmak için çalışmalı. Dijital dönüşümle ilgili kullanmak istediği teknolojilerde de desteği, ana faaliyet alanı dijital teknolojiler olan hizmet sağlayıcıların önereceği yolda ilerlemesi lazım.

Diğer yandan, bir KOBİ’nin inovatif yaklaşımla dijital dönüşümünde ise dijital dönüşümün sağladığı bilgi akışı ve süreç iyileştirmeleri sayesinde, üretim süresinin kısalması, enerji tüketiminin azalması gibi kazanımlarla maliyet avantajı elde edilmesi mümkün. Bu yolu izleyen KOBİ’ler olduğunu da memnuniyetle izliyoruz.

İnovatif yaklaşımların artırılması denince aklımıza doğal olarak teşvik mekanizmaları da geliyor. Ticari getirinin tam kestirelemediği, riskin yüksek görüldüğü durumlarda, verilecek destekler teknolojik ve dijital dönüşümlerde tetkileyici olabiliyor.

Biz de TTGV olarak, Türkiye’de ilk Ar-Ge teşviği veren, kamusal Ar-Ge teşvik sisteminin oluşmasında öncü rol alan kurum olarak biliniyoruz. Sistemin öncüsü rolünde başarılı olmak için paydaşlar içinden de ilerlemeye açık öncü isimlerle yol aldık, alıyoruz.

Türkiye teknoloji ekosistemini geliştirmek için sizce hangi alanlara odaklanmak gerekiyor? Özellikle genç nüfus ve girişimcilerin bu ekosistemde nasıl bir rolü ve önemi var?
Teknoloji, inovasyon, Ar-Ge, rekabetçilik, Türkiye’nin global pazarlardaki yeri ve gücünü yükseltme konularından bahsederken, genç nüfusumuza da değinmeden geçmemeliyiz.

Genç ve teknoloji alanında hevesli bir nüfusumuz var bu, Türkiye için büyük bir avantaj ama burada bizlere düşen en önemli görev farkındalık yaratmak ve doğru yönlendirmek. Çok uzak olmayan bir geçmişte, dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğu tarım işçisiydi. Bugün nüfusun oransal olarak çok daha az bir kısmıyla aynı üretim gerçekleşebiliyor. Bugün gençler, hızlı bir şekilde yazılım alanına girip ilerlemeye çalışıyorlar ama çok uzak olmayan bir gelecekte, yazılım işçiliği de tarım işçiliği ihtiyacının dönüşümü gibi nüfusun çok azının yapmasıyla yetecek bir alan olacak.

Bize problemleri anlayan gençler ve girişimciler lazım. Daha üst seviyede bir katma değer sağlamamız lazım. Ya pazardaki o derin ihtiyaçları anlayıp çözecek ürünleri geliştirebilmek ve büyük küresel değer zincirinin içinde yer alabilmek ya da biraz daha yeni konularda herkesten önce yol alabilmek. Bu da temel bilimle oluyor. Teknoloji ekosisteminden anlamamız gereken aplikasyon yazlımı, mobil pazarlama gibi işlerin üretildiği bir ortam olmamalı. Biraz daha onun üst seviyesinde bir şeyi çözebilmen lazım. ‘Ben bu yazılımı neye kullanıyorum?’ Domain bilgin yoksa, problemi çözmede sadece aracı olacaksın demektir. Örneğin sentetik biyoloji: Bilgisayarda biyolojik sistemleri tasarlayıp ilaçları çözüyorsun. Ama onu bilgisayar işçiliğiyle çözmüyorsun. Domaini, konuyu, biyolojiyi bilmen lazım. Onun için biraz daha probleme yakın alanlarda, mesela konu işlemsel biyoloji ise biyolojiyi anlayarak, enerjiyse işin fizik kısmını anlayarak biraz daha probleme yakın bilimlere yönelmelerini öneririm.

İklim krizine yönelik ülkemizdeki atılımlar hangi aşamada? İklim teknolojilerini kullanmak kurumlara nasıl bir fayda sağlıyor? İklim teknolojileri üretme noktasında TTGV olarak çalışmalarınız var mı?
TTGV’nin iklim teknolojileri alanındaki proje ve programlarından bahsetmeden önce, “Teknoloji Üreten Türkiye” misyonuna değinmek isterim: 1991 yılında kurulduğundan bu yana TTGV’nin hedefi; Türkiye’de inovatif olabilecek, pazardaki ihtiyacı okuyabilecek, bunu hem mühendislikle hem de bilim kaynaklarıyla doldurabilecek organizayonların oluşması, bu organizyonların bunu yaparken ihtiyaç duyabileceği finans, bilgi, iş gücü gibi kaynaklara erişmesinin sağlanması. Kendimizi başarılı sayacağımız iki kriter ise öncülük ettiğimiz proje, program veya uygulamaların pazarlar, uygulayıcılar tarafından benimsenip tekrarlanması ve Türk firmalarının dünya rakipleriyle kafa kafaya mücadele edip kazanması, yani ihracat. 

TTGV’nin geçmişine baktığımızda; Türkiye’nin ilk Ar-Ge odaklı proje bazlı destek programlarını ve özel sektör için ilk Ar-Ge hizmet merkezlerini hayata geçirmiş, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri’nin kurulum süreçlerinde alınan rolü ve girişim sermayesi fonlarındaki uygulayıcılık, katılım ve öncülüğünü üstlenmiş. 2011’den bu yana devam eden topluluklara öğrenme faaliyetlerimizi de tüm bunlara eklediğimizde, yeni odaklanma dönemimizde de faydalı çalışmalara imza atacağımıza olan inancımız tam.

“Herkesten önce yol almak” demişken, artık konuyu TTGV’nin iklim teknolojilerini odağına alışına getirebilirim. Çünkü iklim krizi, aslında pazarlar için aynı zamanda teknoloji yatırımı fırsatı. İklim değişikliği ilk fark edildiğinde, belki bugün önem verildiği kadar dikkate alınsaydı, belki bireysel çabalarla kriz haline dönmeden belli bir seviyede tutulabilecekti. Fakat iklim değişikliğinin boyutları artık bireylerin kontrolünün o kadar ötesine çıktı ki iklim değişikliğiyle mücadele için devletler ve kurumlar da devreye girmek zorunda kaldılar. Bu da bazı yaptırımlar ve zorunluluklarla krize dönüşmüş olan meseleyi en azından belli bir seviyede tutup ilerleme hızını, adeta “iklim değişikliği enflasyonunu” düşürmeye çalışmaya doğru bir yöne kaydı. Bu sebeple, alınan önlemler, atılan adımlar var; Türkiye de Paris Anlaşması, Yeşil Mutabakat ve bunlara bağlı olarak sınırda karbon vergisi gibi uluslararası birtakım düzenlemelerle muhatap oluyor ve olacak.

Konunun kirletmeyle ilgili çevresel boyutu, çevre teknolojileri, sürdürülebilirlik, uyumluluk, gibi alanları ayrı ayrı çalışılıyor fakat TTGV olarak biz, konunun daha ziyade fırsat penceresi cephesine odaklanıp, bu fırsat penceresine dikkat çekmeyi amaçlıyoruz.

İklim değişikliği dünyada daha önce olmayan yıllık 5 trilyon dolara ulaşması beklenen bir pazarın oluşumunu da tetikledi. Bu alanda büyük bir pazar oluşuyor. Belki bir 10 sene sonrasından bahsediyoruz; yani iklim teknolojileri pazarında erken aşamadayız. Bizim burada yoğunlaşmak istediğimiz konu, tam da bu pazarın getireceği fırsatlar. Türkiye’nin Ulusal Katkı Beyanı’nda da ortaya koyduğu, en yoğun emisyon üreten enerji, sanayi, ulaşım, tarım, yapı sektörü gibi ana başlıklarda, TTGV’nin İklim Radarı’yla ele aldığı teknoloji alanlarında yatırım fırsatları üzerinde çalışmalarımızı yürütüyoruz. Çünkü çok yakın bir zamanda, 2025 yılından itibaren, iklim teknolojilerini kullanmamanın bir maliyeti olacak. Bu maliyet şirketlere vergi olarak yansıyacak. Onun için iklim teknolojilerini bir an önce kullanmaya başlayanlar, diğerlerine göre bir maliyet avantajı yakalamaya başlayacaklar. Bunun yatırımına da bugünden başlamak lazım.

İşin bir diğer boyutu da pazarlara giriş kısıtı. Yürürlüğe girecek ulusal ve uluslararası düzenlemelere göre, belirli adımları atmadan belli pazarlara giriş kısıtları da söz konusu olabilecek.

İşte tüm bu sebeplerle, TTGV olarak iklim teknoloji üretmede bir rolümüz var: Öncül Proje Yatırım Programımızla, laboratuvar aşamasını geçmiş, pazarda herkesin başkası yapsın diye beklediği konularda, pazardaki talebi oluşturmak için çalışmalarımıza devam ediyoruz.

TTGV olarak yıl sonu ve orta vadede hangi başlıklara odaklanacaksınız?
Öncül Proje Yatırım Programımız kapsamında, dönemsel hedeflerimiz var. Kısa vadede, sektörel analiz çalışmalarımızda iki potansiyelin derin dalış çalışmasını tamamladık; yıl sonuna kadar iki derin analizimizi daha tamamlıyor olacağız. Orta vadede bu projelerin bir kısmının öncü proje yatırımları olarak büyük tesisler halinde hayata geçmesini planlıyoruz.

Uzun vadede ise TTGV olarak avantajımız, uzun süreli çalışmalar yürütebilme esnekliğine sahip olmamız. 10 yıllık vizyonumuzda hedefimiz, Türk sanayi bu porblemi çözene kadar iklim teknolojilerine odaklanmak.

TTGV olarak biz her zaman, sadece farkındalık değil, farkındalıkla birlikte bir değişimi tetikleyebilmek istiyoruz.

TTGV e-bültenine katılmak ve bizden haberdar olmak için kayıt olabilirsiniz.